Bilecik
Bilecik İli
Bilecik, Türkiye’nin 4 tane coğrafi bölgesinde toprakları olan tek ilimizdir. Marmara bölgesine bağlı olmasına rağmen Ege Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi ve Karadeniz Bölgesinde de toprakları vardır. Bilecik, Sakarya ırmağının etrafına kurulmuştur. Göletleri ve derelerinin çokluğu ile bereketli toprakları vardır. Bilecik merkez hariç 7 tane ilçesi, 7 tane beldesi ve 243 tane köyü bulunmaktadır.
Bilecik Tarihçesi
Antik Çağlarda Bilecik
Siyasi ve kültürel gelişimi, Anadolu’nun geneliyle paralellik gösteren il, M.Ö.2.binde Hitit, ardından da İ.Ö.1200’de Frig egemenlik bölgeleri içerisinde kalmıştır. Bu süreçte Bilecik, hem maden ticareti dolayısıyla hem de Trakya ve Anadolu arasında bir geçiş noktası olması nedeniyle, hızlı gelişen bir yerleşim merkezi olmuştur. Frigler zamanında bölgeye hayat veren Sakarya ırmağının adıSangarios (ulu ırmak tanrısı) olarak bilinmektedir. Bilecik’in yer aldığı bölge Phrygia Epiktetos, Trakyalı Bithynia’lılar ülkesi olarak adlandırılmıştır.
Osmanlı Devleti Döneminde Bilecik
1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu fatihi ve Anadolu Türk devletinin kurucusu Selçuklu Kutalmışoğlu Birinci Süleyman Şah’ın ordularınca Bilecik fethedilmiş; Birinci Haçlı Seferinde ise Bilecik yeniden Bizans tarafından alınmıştır. Selçukluların bir boyu olan Kayıların bir bölümü (400 çadırlık bir oba) Ertuğrul Gazi yönetiminde batıya doğru yer değiştirerek Söğüt ilçesi ve çevresine gelmişlerdir. Bilecik, Yıldırım Bayezid dönemine kadar Osmanlı yönetiminde kalmış ancak 1402 yılında Ankara meydan savaşında Bayezid’in Timur’a yenilmesi sonucunda 2 ay kadar Timur’un hâkimiyetine geçmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından geri alınmıştır. Bu tarihten sonra, Osmanlı yönetimi sırasında Bilecik giderek gelişmiş, ancak, şehrin kurulu bulunduğu alanın iskân için uygun olmaması daha hızlı gelişmesini engellemiştir.
Kurtuluş Savaşı Döneminde Bilecik
Ana hatları 24 Nisan 1920′de San Remo Konferansı’nda kararlaştırılan Sevr Antlaşması, 11 Mayıs 1920′de incelenmek üzere Osmanlı Hükümeti’ne verilmişti. Antlaşmanın kabulünü kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini uygulamak üzere, İtilaf Devletleri’nin teşvik ve desteği ile Yunan ordusu 23 Haziran 1920′de Anadolu’da ve Trakya’da saldırıya geçti. Bursa’nın, Balıkesir’in, Uşak’ın ve Nazilli’nin ardı ardına işgali ile Sevr’in uygulanmasını sağlamak ve antlaşma maddelerinde herhangi bir değişikliğe meydan vermemek bu saldırıda esas amaç olmuştu.
Cumhuriyet Döneminde Bilecik
Kurtuluş Savaşından çok büyük yaralar alarak çıkmış olan Bilecik, savaşın getirdiği sosyal ve ekonomik çöküntü nedeniyle Cumhuriyet dönemine çok güçsüz başlamıştır. Bilecik halkı Kurtuluş Savaşına tüm varlığı ile katılmış, gerek milis kuvvetleri ve gerekse düzenli ordularımıza on binlerce evladını vermiştir. Bilecik, Kurtuluş savaşından yanmış, yıkılmış; tam bir enkaz halinde çıkmıştır. 1920’lerde 12.000 olduğu tahmin edilen şehir nüfusu, savaştan sonra 4.000’e kadar inmiştir.
Bilecik İlinin Adı Nereden Gelmiştir?
İlin bilinen eski isimleri arasında Agrilion ve Belekome’yi görmekteyiz. Prof. Dr. Bilge UMAR “Bithynia” adlı kitabında Agrileion / Belo Kome / Bilecik adı hakkında şu açıklamayı yapmaktadır: “Agrilion/Agrileion adının öz biçiminin Akr(a)-ilion olduğunu kesin güvenle görebiliyoruz. Bu, ‘dorukların boğaz yeri’ anlamını belirtir. Bilecik kentinin atası olan yerleşimin son Bizans çağındaki adının Belo Kome olduğunu bilmekteyiz. Yani o kome (köyün) lokalizasyonu konusunda bir duraksama yoktur; köy, tarihçi Pakhymeres’in yapıtında anılmaktadır. Fakat Belo adının o dilde bir anlamı yoktur. Ramsay’e göre (s.227 No.17) Belo Kome adı, Türkçe Bilecik adının Rum ağzına uydurulmuş biçimidir. Oysa Bilecik sözcüğünün sondaki –cik takısı dışında Türkçeyle bir ilgisi yoktur. Türkçede anlamı yoktur. Bele Kome adı (Vilo Komi okunur), bazı bilgi kaynaklarımızda, örneğin (Devlet yayını) Türk Ansiklopedisi’nin Bilecik maddesinde, Bele Kome diye aktarılıyor. Bele (Vile) adının Türk ağzından önce Vile-cik, sonra Bilecik olması doğaldır. Bu ad, Thrak kökenli Bithyn dilinden ya da (yine Thrak kökenli) Phyrg dilinden gelmiş olmalıdır. Gerçekten, Bizans İmparatorluğu’nun Thrake (Trakya) ilinde, Iustinianus döneminde (527–565) kurulan bir kale, Beledina adını taşıyordu.”
Bilecik Coğrafi Konumu
Bilecik, Marmara Bölgesi’nin güneydoğusunda, Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesim noktaları üzerindedir. 39° ve 40° 31’ kuzey enlemleri ile 29° 43’ ve 30° 41’ doğu boylamları arasında bulunmaktadır. Doğudan Bolu ve Eskişehir, güneyden Kütahya, batıdan Bursa, kuzeyden Sakarya illeri ile çevrilidir.
Bilecik Yüzölçümü
Yüzölçümü 4.307 kilometre karedir. Bilecik 4302 km²’lik alanı ile Türkiye’nin küçük illerinden biridir. Alan sıralaması bakımından 65. sırada yer almaktadır.
Bilecik Nüfus
2012 yılında yapılan nüfus sayımına göre Bilecik ilinin nüfusu 204.116′dır. Bu nüfusun %76′sı il ve ilçe merkezlerinde, %24′ü kırsal alanlarda yaşamaktadır.
Bilecik İklimi
Bilecik ilinin geçit bölgesinde bulunması, su kaynakları ve farklılık gösteren topografyasına paralel olarak 3 farklı iklim tipi görülür. Genel olarak Merkez, Gölpazarı, Osmaneli ve Söğüt İlçelerinde Marmara Bölgesi; Bozüyük, Pazaryeri ve Yenipazar ilçelerinde ise İç Anadolu Bölgesi iklimleri geçerlidir. Ayrıca Gölpazarı, Osmaneli ve Söğüt ilçelerinin Sakarya Irmağı kıyı şeridinde mikro-klima iklim bölgeleri görülmektedir. Bilecik İlinde yıllık yağış toplamı 450 kg/m² dolayındadır. Yağış en çok ocak ve mayıs aylarında düşmektedir. Bulutluluk durumu açısından 92 gün açık, 96 gün kapalı ve 177 gün bulutlu geçmektedir.
Bilecik İlçeleri
Bozüyük
Bozüyük Frigler döneminde oluşmuş bir yerleşim merkezidir. 1908’den sonra Ertuğrul Livası’na bağlanarak Kaza merkezi yapılmıştır. Bozüyük Bilecik’in il olması ile birlikte 1924 yılında ilçe statüsüne kavuşturulmuştur.
Gölpazarı
Bizanslılar döneminde Harmankaya Tekfurluğu’na bağlı olan Gölpazarı, Osman Gazi tarafından alınmıştır. Gölpazarı kuruluşundan itibaren sıra ile Resulşel, Dönen ve Akçaova (Akçaoba) adlarıyla anılmış, son olarak Gölpazarı adını almıştır.
İnhisar
İnhisar önceleri Söğüt’e bağlı bir bucak iken mütevazı nüfusuna rağmen coğrafi konumu dikkate alınarak 1991 yılında ilçe yapılmıştır.
Osmaneli
Osmaneli çok eski bir yerleşim yeridir; Trakyalılar, Romalılar ve Bizans’a ait kalıntılar bunu göstermektedir.
Pazaryeri
Pazaryeri’nde ilk yerleşim 1273 yılında olmuştur. Pazaryeri’nde hediyelik ve turistik toprak ev eşyası ve ağaç eşya yapımcılığı da sürdürülmektedir. Pazaryeri İlçesi Kınık Köyünün Toprak Ürünleri ile Dereköy’de yapılan el sanatı ürünü ağızlıklar, alınabilecek hediyelik eşyalardır. İnhisar İlçesi ve Tarpak Beldesi Marmara Bölgesi nar üretiminde 1. sıradadır.
Söğüt
Söğüt, Ertuğrul Gazi tarafından bir kuşatma ve mücadele sonucunda 1232 yılında Bizanslılardan alınmıştır. Ertuğrul Gazi Türbesinin de içinde bulunduğu ilçe önemli bir turizm merkezidir.
Yenipazar
Eski adı Kırka olan Yenipazar, Cumhuriyetten önce Bolu’nun Göynük ilçesine bağlıydı. 1926’da bucak olarak Gölpazarı’na bağlanmış, 1988’de de ilçe olmuştur.
Bilecik Edebiyatı
Şeyh Edebalı
Edebalı, 1208 yılında Horasan’ın Merv şehrinde doğmuştur. Osman Gazi’nin kayınpederi ve Anadolu’nun ilk Ahi Şeyhlerindendir. çocukluğunu Horasan’da geçiren Edebalı, tahsilini Şam’da tamamlayarak devrin büyük bilginlerinden ders almış ve Eskişehir’in İtburnu Köyüne yerleşmiştir. Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi, kuruluş döneminde ahilerden ve özellikle Ahi Şeyhi olan Edebalı’dan büyük yardım görmüşlerdir.Osman Bey, Söğüt’teki tanışmasından sonra (1281) sık sık Şeyh Edebalı’nın Eskişehir’deki dergahını ziyaret ederek onun görüşlerinden faydalanmıştır. Edebalı Bilecik’in fethinden sonra da Bilecik Kadılığına tayin edilmiştir.
Dursun Fakıh
Karaman’da doğmuş, Şeyh Edebalı’nın öğrencisidir. Dursun Fakıh; tefsir, hadis, fıkıh bilimlerini okumuştur. Osmanlı Devletinin kuruluşuna şahitlik etmiş bir Türk Bilginidir . Şeyh Edebalı’nın kızını alarak damadı ve Osman Gazi ile de bacanak olmuştur. 28 Eylül 1299 yılında Karacahisar fethedildikten sonra, Osman Gazi adına Cuma Hutbesini okuyup, Cuma Namazını kıldırmıştır. Böylece, hem Osman Gazi’nin hür ve tam İstiklal sahibi bir Devlet Başkanı olduğunu, hem de Osmanlı Devletinin İstiklalini dünyaya ilan etmiştir. Dursun Fakıh, Osmanlı Devletinin ilk imam-hatibi ve ilk kadısıdır. “Gazavetname” adlı bir eseri bulunmaktadır. Anadolu’da milli birlik ve milli kültür birliğinin oluşmasına hizmet eden bir Türk Büyüğüdür.1327 yılında vefat etmiştir.
Bilecik Gelenek Ve Görenekleri
Gelenek ve göreneklerin birçoğu çağdaşlaşma nedeni ile terkedilmiştir.Batıl inançlar yok denilecek kadar azdır.Ailede baba etkindir.Anne ve çocuklar ona saygı duyarlar .Köylerde yaşayanlar gelenek ve göreneklere daha çok bağlıdır. Köylerde erkek çocuklar evlendiklerinde genellikle baba ocağında kalırlar.İlçe merkezinde ise ayrı bir ev açılır.Medeni nikahın yanında dini nikahta yapılır. Giyim kuşamda mahalli olarak dokunan giyecekler bırakılmıştır.Daha çok hazır giyime ilgi duyulmaktadır.Yöreye ait giyeceklerden yeldirme, kirlik, terlik, örtme, atkı ve mahrama giyilmektedir. Bayramlarda, düğünlerde ve önemli günlerde bindallı, şalvar, şıtari, elmasiye, cepken ve zeybek elbisesi giyilir.Poşu takılır.
Doğumla Başlayan Hazırlıklar
Anne adayı hamileliğinden itibaren doğacak bebeğe “çeyiz düzme”ye başlar.Aynı anda gelinin annesi ve damadın annesi de, bütçelerine göre, doğacak torunlarına giyim eşyası örerler.Yorgan diktirirler.Dünürler karşılıklı anlaşarak birisi beşik veya karyola, diğeri çocuk arabası alır.Kız annesi bebekle birlikte kızına ve damadına da kıyafet alır.Doğuma bir hafta kala gelin yatak odasını süsler, bebeğin karyolası hazırlanır ve süslenir. Heyecanla doğum beklenmeye başlanır. Yöremizde doğum evde veya hastanede olur. Hastaneden eve getirelen anne ve bebeğin önceden süslenip hazırlanan lohusa yatağına yatırırlar.
Doğumu duyan akraba, komşu ve yakınları ; süt, sütlaç, börek gibi yiyecek maddeleri ve bebek için armağanlar alarak geçmiş olsuna gelirler. Gelenlere lohusa şerbeti ile pasta sunulur. Doğumdan sonraki ilk cuma günü bebeğin ismi konur. Sabah ile öğlen arasında ailenin yakınlarından biri ezan okuyarak çocuğun kulağına üç kez adını fısıldar ve bu suretle çocuğun adı konmuş olur. Bebek bir haftalık veya 10 günlük olunca “bebe mevliti” okutulur. Mevlit’ten bir gün önce gelin ve damat anneleri yaptıkları bebek çeyizlerini getirerek masa üstüne sergilerler. Mevlit’te konuklara gül suyu dökülür. Mevlit’in bitiminden önce bebek bir battaniye içine konur; babaanne ve anneanne bebeği sallar. Daha sonra diğer konuklar da bebeği sallarlar. Salam işi bittikten sonra konuklara pasta ve çay ikram edilir. Bebek yarı kırkına gelince “kırk uçurmaya” çıkarılır. Gelin, annesi başka yakınları ile birlikte ilkönce babaanneden başlayarak el öpme ziyaretine götürülür. Gidilen evde bebeğin yanına yumurta ve şeker konması adettir. Babaanneden sonra anneanne ve diğer yakınlar ziyaret edilir. Bebeğin ilk dişini gören kişi bebeğe iç çamaşırı veya oyuncak gibi armağanlar alır.
Bilecik de Sünnet Geleneği
Sünnet düğünleri okulların tatile girdiği, havaların güzel olduğu yaz aylarında yapılır. Sünnet olma çağı genelde ilkokul çağıdır, çocuğun başka erkek kardeşi yoksa, 10 yaşına kadar sünnet ettirilir. Kardeşi varsa onun büyümesi için 12 yaşına kadar da bekletilir. Aileler çocuğun sünnet olduğunu bilmesi için küçük yaşlarda pek sünnet yapmazlar. Sünnetten bir müddet önce çocuğa özel sünnet giysileri olan: takım elbise, gömlek, şapka, pelerin gibi giysiler alınır. Davetiye bastırılır ve dağıtılır. Sünnetten birkaç gün önce sünnet yatağı hazırlanır. Duvara ve tavana halı çakılır. Sünnet yatağı oyalı kreple, krepon kağıtları, balonlar, fenerlerle süslenir. Sünnet törenleri genelde Cumartesi ve Pazar günleri yapılır.
Törenden birkaç gün önce kına gecesi yapılır. Kına gecesinde bayanlar kendi aralarında eğlenirler. Sünnet olacak çocuğa kına yakılır. Önceden karılan kınanın içine mumlar yakılır ve tepsi çocuğun eline verilir. Orada bulunan davetliler çocuğa para takarlar. Ertesi gün çocuk giydirilir, konuklar gelir, sünnet çocuğu ve arkadaşları arabalarla gezdirilir. Bazen bu gezi atla yapılı. Gezi tamamlandıktan sonra çocuk, at ya da arabadan inmez. Büyüklerinden armağanlar ister ve istediği armağanı alınca iner. Evde mevlit okutulur, çocuğa sünnet gömleği giydirilir. Mevlit’ten sonra dua yapılır; tekbirlerle sünnet işlemi tamamlanır.Tek çocuk sünnet ettiriliyorsa bir adet de horoz kesilir. Sünnet olayı tamamlandıktan sonra orada bulunan davetliler, sünnet olan çocuğa geçmiş olsun der para ve çeşitli armağanlar bırakırlar. Davetlilere yemek veya pasta, meşrubat ikram edilir. O gün akşama kadar çocuğun canının sıkılmaması için eğlenceler yapılır.
Bilecik Kız İsteme ve Nişan Geleneği
İlimizde önceleri aile baskısı ile oluşan evlilik zamanla değişerek genç kız ve erkeğin birbirin beğenip arkadaşlıkları sonucunda gerçekleşmeye başlamıştır. Erkeğin ailesi oğullarının evini geçindireceğine inandıkları an beğendiği birinin olup olmadığı sorarlar. Böyle biri varsa, öncelikle o kız istenir. Eğer yoksa erkeğin yakınları kendisine yakın gördükleri kızı görmeye giderler. Kızı beğenirlerse tekrara rahatsız edeceklerini belirtir; ikinci defa giderken ağız tadı olarak şeker veya çikolata alınıp kararlaştırılan günde kızı istemeye giderler. Dünürcülerden biri “Allah’ın emri, Peygamberin kavli” şeklinde söze başlayarak kızı ister. Bu istek uygun görülürse belirti olarak “nasipse olur” denir, olumsuz karşılanırsa çeşitli bahanelerle istek geri çevrilir.
Kız istenip olumlu cevap alındıktan sonraki Perşembe veya Pazar günü akşamı kız evi tekrar ziyaret edilir. “Mendil alma” denilen bu ziyarette kıza çeyizinde harcamak için bir miktar para verip söz yüzüğü takar. Daha sonra nişan günü karalaştırılır. Nişandan bir müddet önce iki aile birlikte alışverişe çıkarak gelin ve damat için gerekli giyim eşyaların alırlar. Nişandan bir gün önce kızın evine nişan için alınan giyecek ve kuruyemişleri getirirler. Aynı gün iki üç saat sonra da kız tarafı, oğlan evine bohça götürür. Bu bohçada damat ve yakınları için çeşitli armağanlar bulunur. Nişan , salon ya da evde yapılır. Davetlilerin huzurunda bir aile büyüğü tarafından nişan yüzükleri takılır. Oğlan tarafı aldıkları bilezikler, küpe, altın ve saat gibi ziynetleri kıza taktıktan sonra, kız ve oğlan davetlilerin elini öperler. Yeni nişanlılar ortaya çıkarak birlikte karşılama oynarlar. Daha sonra erkekler düğün yerini terk ederek bayanları kendi aralarında eğlenmeye bırakırlar.Nişandan bir gün önce gelen armağanlar konuklara gösterilir.Armağanlarla birlikte gelen yemişler, birgün sonra kızın arkadaşları tarafından eğlence düzenlenerek yenir.
Bilecik Düğün Geleneği
Nişandan sonra yavaş yavaş düğün hazırlıklarına başlanır. Kız çeyizindeki eksiklikleri tamamlar. Oğlan tarafı maddi durumuna göre ev eşyaları alır. Kız tarafı durumu iyi ise yatak odası takımı alır. Her şey hazırlandıktan sonra düğün hazırlıklarına başlanır. Alışverişe çıkıp kıza gelinlik manto gibi giyecekler ile oğlana damatlık elbiseler alınır. Düğün davetiyeleri bastırılıp dağıtılır. Düğünden üç dört gün önce oğlan tarafı çeyiz almaya gider. Alının çeyiz kız ve oğlan yakınlarınca gelinin evine serilir. Arzu edenler düğüne kadar çeyizi görmeye gelirler. Düğüne bir gün kala kız arkadaşları ile birlikte kız hamamına götürülür. Burada hem eğlenip hem yıkanırlar. Banyodan dönüşte kız kuaföre götürülür, saçları yaptırılır, milli kıyafetlerden bindallı ve şitari giydirilir. Akşam olduğunda davetli konuklar gelir, eğlence yapılır, eğlencenin sonuna doğru kına karılır, mumlar yakılır, gelinin başına kırmızı yazma örtülür, ilahilerle gelinin avucuna kına yakılıp ağlatılır.
Kına yakıldıktan sonra orada bulunan davetliler geline para takarlar. Bir müddet sonra topluca eğlenildikten sonra kına gecesi tamamlanır. Gece saat 24.00’e doğru kızın arkadaşları ve yakınları türküler söyleyerek damadın yakınlarını haklamaya giderler. Bir süre sonra kız evine dönülür. Gelin alma günü gelin, düğün için hazırlanır. Oğlan tarafı otobüs ve taksilerle gelin almaya gelirler. Gelin, anne ve babasının orada bulunan yakınlarının ellerini öper; daha önceden süslenmiş gelin arabasına bindirilerek düğün salonuna götürülür. Salonda toplanan davetliler huzurunda medeni nikah kıyılır. Kadınlar kendi aralarında iki üç saat eğlenirle. Eğlence bitiminde gelin ve damat arabaya bindirilerek eve götürülür. Akşam namazından sonra tekbirlerle eve getirilir. Evin önünde dua yapılır, Damadın sırtı yumruklanarak eve sokulur. Düğünden birkaç gün sonra kızın ailesi, oğlan evine yemeğe gider. Bu suretle iki aile arasında ilişki kuvvetlenmiş olur.
Bilecik Ölü Merasimleri Geleneği
Durumu ciddileşen hastanın yakınlarına haber verilir. Son nefesinden önce zemzem içirilir. Başında Kur’an okunur. Konuşabiliyorsa Kelime-i Şadet getirtilir. Ölüm olayı gerçekleştikten sonra çene altından bir tülbentle baş üzerinden bağlanarak çene çekilir. Gözler açıksa kapatılır. Ayak baş parmakları birbirine bağlanır, yere yatak serilir, cenaze soyulduktan sonra ayakları kıbleye gelecek şekilde bu yatağa alınır. Üzerine bir çarşaf örtülür. Ölüm olayı gece olmuşsa, yakınları tarafından sabaha kadar beklenir. Ölüm haberi camiden sela verilerek duyurulur. Diğer yandan yıkama, kefen ve mezar hazırlıkları yapılır.Ölü evde sabun ve ölü lifi ile yıkanır. Daha sonra kefenlenerek tabuta konur tabutun baş tarafına erkekse havlu, kadınsa oyalı yazma takılır. Cenaze evinde yapılan dini törenden sonra, orada hazır bulunan cemaat tarafından camiye götürülür.
Burada musalla taşına yatırılır. Cenaze namazı, vakit namazından sonra kılınacaksa cenazenin yanında birkaç kişi bekçi bırakılır. Vakit namazı kılındıktan sonra cenaze namazı kılınarak mezarlığa götürülür. Daha önce açılmış olan mezara yakınlarından üç kişinin yardımıyla indirilir. Yüzü kıbleye döndürülerek yerleştirilir. Gömme işlemi bitiminde mezarın ayak ve baş ucuna kimliğini belirleyen iki tahta çakılır. Kur’an ve dua okunur. Dini tören bitiminde imam mezarın başında kalarak taklan duasını okur. Cenaze evinde yedi gün Kur’an okunur ve bitiminde mevlit’le beraber duası yapılır. Daha sonra 40. ve 52. günlerinin geceleri mevlit okutulur; konuklara şeker ve gülsuyu dağıtılır.
Bilecik’te Asker Uğurlama Geleneği
Askerlik çağı gelen gençler, silah altına alınmadan 10-15 gün önce çağrı pusulası tebliğ edildikten sonra toplanmaya başlar. Her akşam gençlerden birinin veya bir gencin akrabasının evinde toplanarak toplu halde yemek yerler. Askere gidecekleri sabahın akşamı her genç yemeğini kendi evinde yer ve kendi evinde yatar. Hane büyüğü o gence nasihat eder. Sabah erkenden meydanda toplanan gençler akrabalarıyla vedalaşırken ceplerine harçlık olarak para konur. Gençlerin samimi arkadaşları onların cebine çocuk emziği gibi şeyler koyarlar. Bazı köylerde meydandan otobüse kadar asker götürülürken tekbir getirilir. Yine bazı köylerde uğurlama törenini davul zurna eşliğinde yapıldığı ve ‘ Hey garip yol göründü’ türküsünün çalınıp söylendiği olur. Askere giden genç vedalaştıktan sonra geriye dönüp bakmaz, araba yada trene bindiğinde ne olursa olsun inmez. Adımını geri atmaz. Bu yiğitliğe yakışmayan bir davranış olarak kabul edilir.
Bilecik Bayram Gelenekleri
Dini Bayramlar hemen hemen aynı eğlence ve adetlerle kutlanır. Bayramdan önce bütün evlerde bir sevinç ve heyecan vardır. Aile içindeki herkese evin büyüğü tarafından yeni elbiseler, giyecekler alınır, En güzel yemekler pişirilir. Evin reisi bir gününü ayırarak bu işler için pazara iner. Bayramdan bir gün önce fırınlarda yağlı, susamlı, haşhaşlı, cevizli lokumlar, külçeler yapılır. Baklavalar, burmalar, kadayıflar hazırlanır. Erkekler o gün işe gitmezler. Arife günü hatalı gündür kaza olmasın, kan akmasın diye işe gidilmez. Ramazan Bayramı arifesinde kurtların, kuşların bile oruç tuttuğuna inanılır. Bayram akşamı kadınlar kına yakarlar. Sabahleyin erkekler yeni elbiseleriyle bayram namazına giderler. Namaz çıkışında bütün küsler, dargınlar barışsınlar diye bayramlaşma yapılır. En başa köyün en yaşlısı dikilir. Ondan küçükler onun elini öper.
Elini öptürmek için sıraya dizilirler. Bu bir sıra halinde devam eder. Herkes böylece birbiri ile bayramlaşmış olur. Kadınlar ise erkenden kalkarak o sabah hiç suyu alınmamış çeşmeden ve kuyudan su alınır. (Zemzem suyu diye) Çocuklar ise erkeklerin bayramlaşma yerine yakın bir yerde toplanır. Bayramlaşan erkeklerin büyüğü çocuklara şeker dağıtmaya başlar. Arkasından ise yaşlılık derecesine göre sırayla erkekler şeker dağıtır. Şeker sepetleri mısır soymadığından çocukların anneleri ve babaanneleri tarafından örülür. Şeker dağıtımından sonra erkekler mezarlığa giderek geçmişlerinin mezarlarını ziyaret ederler. Kurban Bayramında mezarlık dönüşü kurbanlar kesilir. Sabah yemeği kurban etinden yapılır. Ev içi bayramlaşma dönüşü yapılır. Daha sonra el öpme ziyaretleri başlar ve evlerde yemek sofraları hiç kalkmaz. Her gelen misafire kurban etinden ve lokumdan tattırılır. Şöyle bir söz vardır: Bayramda insan dokuz karınlıdır; her gittiği yerde yemeğini yemek zorundadır. Gençler salıncaklara biner ve çeşitli oyunlar oynanır. Bayram neşe, dostluk kardeşlik, birlik içinde kutlanır.
Bilecik Müzikleri
Bilecik’te yörenin konumundan dolayı zeybek ve kaşık oyunu türleri yaygındı. Bu nedenle, türkülerinde ve oyun ezgilerinde, bu türlerin etkileri seçilebilmektedir. Karşılama, ritm bakımından dokuz zamanlıdır. 2+2++2+3 biçimindedir.Burada 2, 4, 9 zamanlı ezgiler çoğunluktadır. Zeybeklerin de dokuz zamanlı türüne çok rastlanmaktadır.2+2+2+3 düzümünün yanı sıra 3+2+2+2+ düzümleri de vardır. Ayrıca dokuz zamanlı olan ağır oyun havaları, iki zamanlı olan tek oyun havası ile kaşık havalar vardır.Günümüze dek derlenmiş Bilecik ve yöresi türkülerinden 5, 6, ve 10 zamanlı örneklere rastlanmıştır. Karma ve bileşik düzümler oldukça azdır. Misket, kerem, kesik ve garip ayağından türküler çoğunluktadır. Türküler, genellikle bağlam ailesi eşliğinde (çura, divan, bağlama) tef, kaşık, zil, zurna, kavallar, davul, darbuka ile çalınıp söylenmektedir. Anadolu’nun birçok yöresinde olduğu gibi klarnet Bilecik yöresinde de görülmektedir. Halk şiirinde birçok örneği bulunan atışmalı türküler, burada da görülmektedir.
Bilecik Yöresel Kıyafetler
Bugün Bilecik’te dokunup giyilen kıyafet çok azdır. Bazı köylerde ağaç el tezgâhlarında dikilip giyilmektedir. Bir de beyaz dokumadan yapılan kumaş, tere otu ile kazanlarda kaynatılıp siyaha boyanır. Bu dokumalardan erkek poturu. pantolonu ve yeleği dikilir. Kadın ve erkeklerin kıyafetleri kullanılma zamanına göre değişmektedir. İş kıyafetleri yörük ve manav köylerinde hemen hemen aynıdır. Manav köylerinde kadınlar don, entari, başta çember ve onun üzerinde beyaz renkte örtme, sırtta ise siyah renkte saya denilen giysi vardır. Örtme ve sayanın örtünme işi özel bir marifet istemektedir. Ayaklarında ise örme çorap ve lastik ayakkabı (daha eskiden çarık) giyilir. Erkeklerde ise pantolon, ceket, entari, koyun yününden örme kazak, başta şapka, ayakta ise yün çorap ve ayakkabı vardır. Yörük köylerinde de aynı kıyafetler giyilir. Kadınlar saya giymez. Yalnızca örtmenin üzerini çeki ile bağlarlar. Önlerine önlük takarlar. Bu kıyafetler yaz kış giyilir. Manav kadın ve erkekleri de yörük erkekleri de iş kıyafetlerinin yenisini yabanlık, urba veya bayramlık diye isimlendirirler. Yörük kadınların kıyafetleri çok değişiktir. İçte al göynek (kızlar giyer), ak göynek (evliler giyer) bunun üstünde kutlu kumaş ve onun üstünde de üç etek vardır. Hakim renk al’dır. Kenarları, yanları işlemeli ve uzundur. Önleri ise açıktır.
Kırmızı renkte yünden dokunan kaba kumaş bele sarılır. Uzunluğu beş metre kadardır. Kenarları püsküllüdür. Bu püskülleri mavi boncuk arkadan sarkan yün örmesi kuşak vardır. Kaba kumaş ve püsküllü, kıyafetlerin dağılmasını sağlar. Bunların üzerine bele gümüş kemer takılır. Bunun kıyılarında sağından ve solundan sarkan işlemeli yağlıklar vardır. Önde ise önlük vardır. Kıyafetlerin korunmasını sağlar. Üstte ise kadife kumaştan yapılmış ve işlenmiş sarkan (cepken) bulunur. Genelde al renkte veya onun tonlarıdır. Gömleğin, kutlu kumaşın, üç eteğin açık bıraktığı yerleri kapatan, boyuna takılan bir de bağır mendili vardır. Başı örten başlık ise kendine has rengi, özelliği bağlaması ile dikkati çeker. Saçaklı vala diye isimlendirilen başlık ortası al renkte olup, teller iç köylerde işlenir. Kenarlarında ise yeşil ve mavi renk hakimdir. Valanın kıyı kısımları ise oya, boncuk ve pullarla işlidir. Bu kısımlar üçgen şeklinde omuzlardan aşağıya doğru sarkar.
Örgülü saçları başın üstünde bağlanır. Bunun üzerine iğne oyalı boncuklu, pullu işlemeli çember bağlanır. (Çeki şeklinde bağlanır). Valanın altında baş altınlarını tutan fes, onun üstünde çember vardır. Ayakta ise beş şiş ile örülen nakışlı uzun çorap vardır. Bunun rengi ise al, yeşil,beyaz, lacivert, siyah karışımıdır. Her çorabın üstünde mavi boncuk bulunur. Bunun üzerinde ise ayakkabı vardır. Altta ise çorapları örtmeyen uçkurlu ağlı iç donu bulunur. Bugün bu kıyafetler yaşamakta ve giyilmektedir. Kadınlar takı olarak; baş altını, gümüş kemer, örgülü saçlara mavi boncuklu nazarlıklar, gümüş, altın bilezikler, beşi bir yerde, sarı lira altın, gümüş küpe gibi ziynet eşyaları takarlar. Bu kıyafetler Bilecik’in mahalli kıyafetleridir. Erkeklerin içinde yukarıdan giyilen önü kapalı ak göynek vardır. Bunun üstünde yakasız göynek (entari) bunun üstünde kollu işlemeli cepken vardır. Altta ise ağlı, arkadan kabarmalı işlemeli uçkurlu don diz kapaklara kadar uzanır. Bele sarılan bir de kuşak vardır. Püsküller yandan sarkar. Bu kuşağın sabit durmasını sağlar. Ayaklarda ise diz kapaklarına kadar uzanan örme yün çorap vardır.
Bilecik El Sanatları
Pazaryeri ilçesinin Kınık köyünde yaklaşık yüz yıldan beri süregelen toprak ürünleri eşya yapımcılığı “çömlekçilik” gittikçe yaygınlaşarak gelişmiştir. Önceleri yalnızca su kabı, sürahi ve testi gibi ürünler yapılırken, zamanla ürün çeşitleri ço-ğalmış, çanak çömlek yapımıyla uğraşan atölye ve insan sayısında da önemli artışlar olmuştur. Ya-pım sürecinde, Kınık köyü yataklarından çıkan kırmızı kil çeşitli işleme aşamalarından geçirildikten sonra karıştırılarak kalitesinin artması sağlanır ve helezondan geçirilerek vakumlanır. Daha sonra şekillendirilmeye hazır hale gelen çamur el ile işlenip fırınlanır. Kınık köyünde yapılan el sanatları başta İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa gibi büyük şehirler-de büyük rağbet görmektedir.
Bilecik Yöresel Yemekler
Beslenmede, tahıl türleri ilk sırayı alır. İl’e özgü yemeklerin çoğunluğunu hamur işleri oluşturur. Yöre halkının bir bölümü ekmeğini kendisi pişirir. Pide, bükme, hodalak fırında pişirilen ekmek türleridir. Ayrıca yeni sönmüş ocağın kıvılcımlı küllü ateşine gömülerek yapılan kömme diye adlandırılan bir tür ekmek de yapılmaktadır.
Yöre halkı makarna,tarhana,kuskus,erişte gibi yiyecekleri de kendisi hazırlar. Bilecik’te,kentsel beslenme biçimleri giderek etki alanını genişletmektedir. Ancak,geleneksel beslenme düzeni ve özgün yemekler,ağırlığını korumaktadır. Büzme,nohutlu tavuklu mantı,keşkek,ovmaç çorbası, mercimekli mantı,kesme hamur,saçta yufka böreği, yağlı yufka, su böreği,keklik kebabı güveç, kuru fasülye, kuskus pilavı, piruhi, samsı, pancar pekmezi, saç kebabı, köpük helvası, hoşmerim, kıtırcı helvası, karacaoğlu helvası, cevizli üzüm sucuğu, mantı, kavurma Bilecik’e özgü yemeklerin başlıcalarıdır.
Bilecik’te Kültür Turizm
Tarihte pek çok kavmin uygarlık ve egemenliğine sahne olan Bilecik, Kayı Boyu’nun Orta Asya’dan 400 çadırla gelip Söğüt’te, Osmanlı Devletinin kuruluş merkezliğini yapması dolayısıyla farklı bir özelliğe sahiptir. İlin kuruluş tarihçesinin çok eskilere dayanması ve Osmanlının kurulduğu yer olması ayrıcalığı yanında, Kurtuluş Savaşı’nda verdiği çetin mücadeleler ve kazanılan zaferlerle Cumhuriyetin kuruluşunda da önemli bir role sahip, tarihi-kültürel varlıklar bakımından zengin bir İlimizdir. Üzerinde çok sayıda arkeolojik ve tarihi eser bulunan, Bilecik’teki tarihi eserlerin çoğunu Osmanlı döneminde yapılan camiler, türbeler, hanlar, hamamlar, sivil mimari örnekleri, imaret ve benzeri yapılar oluşturmaktadır. Kuruluş yıllarında inşa edilen eserlerin bir kısmı günümüze kadar sağlam kalabilmiş, bir kısmı ise Kurtuluş Savaşında Yunanlılar tarafından büyük tahribata uğratılmıştır.
Ayrıca, diğer medeniyetlerden kalan kaya mezar, kilise, kale kalıntıları yanında Kurtuluş Savaşının simgeleri abideler ile içinde çeşitli kültürlere ait izlerin yer aldığı Söğüt Etnografya Müzesi önemli kültürel varlıklardır. Kayı Boyu Aşireti mensuplarının 731 yıldan beri geleneksel olarak sürdürdükleri ve her yıl Eylül ayının 2. haftası Pazar günü muhteşem törenlerle kutlanan “Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri”ne (Yörük Bayramı) çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçi gelir. Türkiye’nin dört bir yanından gelen Kayı Boyu Yörükleri ile töre halkı mutlu, anlamlı güzel bir ortamın oluşmasını sağlayan bu törenlere ülkenin çeşitli yörelerinden gelen ve şenlikleri kendi bayramı olarak kabul eden on binlerce Yörük aşiretinin geleneksel, mahalli, rengârenk kıyafetleri, gösterileri ve ikramları ile izleyenlere Osmanlı Devletinin Kuruluş yılları yaşatılır. Şanlıurfa’dan, Gaziantep’ten, Kütahya’dan, Afyon’dan, Kırıkkale’den, Balıkesir’den, Adapazarı’ndan. Türkiye’nin dört bir yanından gelen Yörükler, yurtdışından Kazakistan’dan, Kırgızistan’dan, Azerbaycan’dan, Tataristan’dan, Özbekistan’dan gelenler kuruluş yıllarının engin mana ve coşkusunu yaşatırlar.
Tören alanında çeşitli yörelerden gelen folklor ekiplerinin oyunları, paraşüt gösterileri, cirit oyunları, Yörüklerin kına gecesi ve yaşantıları canlandırılır. Törenler üç gün devam eder. Törenlere katılan konuklara şifalı pilav ikram edilir. Osmanlı’nın sağlam temeller üzerinde kurulmasında büyük emeği geçen ve Osmanlı’nın manevi mimarı sayılan Edebalı için Bilecik’te her yıl 6 eylül tarihinde çeşitli sanat, folklor ve kültürel etkinliklerin yer aldığı “Bileciğin Kurtuluşu Şenlikleri” ve Eylül ayının 2. haftası “Ahilik Haftası“ kutlanmaktadır. Gelen konuklara türbe çevresinde şenlik pilavı ve üzüm ikram edilir. Şeyh Edebalı Türbesi yanındaki Orhan Gazi Camiinde mevlit okunur, Şehir stadyumunda çeşitli spor müsabakaları yapılır.
Kamp-Karavan
- Bozüyük :Sofular Yaylası-Kömürsu yaylası – Atatürk Köşkü
- Pazaryeri :Küçükelmalı Göleti- Uzunçam Yaylası
Bilecik İçmeleri
Osmaneli-Selçik İçmeleri:Osmaneli ilçesine 9 km. uzaklıkta ulaşım kara ve demiryolu ile sağlanmaktadır. İçmenin suyu dört ayrı çeşmeden akar. Sodyum Klorür, Sodyum Bi Karbonat, Sodyum Sülfatça zengin olan kaynak suyunun sıcaklığı 15-20 C derecedir. Kaynaklardan toplam olarak saniyede 1 lt. su çıkmaktadır. Mide, Karaciğer, safra kesesi bağırsak ve idrar yolları hastalıklarına iyi geldiği gibi böbrek ve mesane taşlarının eritilmesi ve düşürülmesinde etkilidir.
Bilecik Kaplıcaları
Söğüt Çaltı Kaplıcası:Söğüt İlçesi Çaltı Beldesinde bulunan kaplıcanın suyu 30 km. uzaklıktaki bir kaynaktan gelmektedir. Bi-Karbonatlı olan suyun sıcaklığı 38 derece, debisi ise 5 lt/ sn’- dir. Banyo ve içme şeklinde yararlanılan kaplıca; deri hastalıkları, mide rahatsızlıkları, romatizmal hastalıklar, nevrit, polinevrit ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.Günü birlik olarak yararlanılabilir.
Bilecik Oto Safari
Bozüyük :1.Parkur :Muratdere Köyü- Atatürk Köşkü- Sofular yaylası-Kömürsu yaylası – Çiçekliyayla
2.Parkur :Kozpınar Köyü-Kömürsu yaylası -Çiçekliyayla
Bilecik Müzesi
Mülkiyeti hazineye ait olan bina, 1794 yılında jandarma binası olarak iki katlı inşa edilmiştir. 1921–1922 yıllarında Bilecik’in Yunanlılar tarafından işgali sırasında yakılarak enkaz haline gelen yapı, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra temelleri üzerine yeniden inşa edilmiş ve 1995 yılına kadar Adliye Binası ve hapishane olarak hizmet vermiştir. Binanın 1997 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmesiyle, müze olarak kullanılması amacıyla restorasyon çalışmaları başlatılmış; 2006 yılında restorasyonun tamamlanması ile 20.04.2007 tarihinde Söğüt Müze Müdürlüğü’ne bağlı bir birim olarak hizmete açılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığının taşra teşkilatına bağlı olarak Bilecik İlinde Bilecik Müzesi Müdürlüğükurulması; Devlet Planlama Teşkilatı ile Devlet Personel Başkanlığının görüşlerine dayanan Kültür ve Turizm Bakanlığının 24/2/2010 tarihli ve 39770 sayılı yazısı üzerine, 27/9/1984 tarihli ve 3046 sayılı Kanunun 17 ncimaddesinin (d) bendine göre, Bakanlar Kurulu’nca 11/3/2010 tarihinde kararlaştırılmış, 7 Nisan 2010 tarih 27545 sayılı kararla Bilecik Müzesi Müdürlüğü olarak hizmete devam etmektedir.Müzede Bilecik ve çevresine ait arkeolojik ve etnoğrafik eserler sergilenmektedir.Salonlarda kronolojik sergileme tekniği uygulanmış olup 3 adet teşhir salonunda; Roma Dönemi ağırlıklı olmak üzere Paleolitik, Neolitik, Tunç, Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı Dönemleri’ne tarihlenen eserler sergilenmektedir.10 adet teşhir salonunda Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ile ilgili tasvirler, oba ve ev yaşantısından kesitler sunulmakta; silahlar, seramik ve metalden yapılan günlük kullanım kapları, Bilecik yöresine ait giysiler, süs eşyaları sergilenmektedir. Ayrıca Bilecik ve ilçelerinde bulunan sivil mimari örnekleri de panolar şeklinde sergilenmektedir. Müzenin ön bahçesinde ve iç avlularında Roma ve Bizans Dönemleri’ne tarihlenen, çoğunlukla kalker mezar stelleri, sütun başlıkları, sütun kaideleri, pithoslar, az sayıda heykel ve iki adet vaftiz teknesi sergilenmektedir. Eserlerin çoğunluğunu Bilecik çevresinden gelenler oluşturmaktadır.
Söğüt Ertuğrul Gazi Müzesi
Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber belediye reisi Memiş Ağa tarafından 1900’lü yılların başlarında “sargı evi” olarak inşa edildiği bilinmektedir. Sargı evinin bugünkü dispanser anlamında bir fonksiyonu karşıladığı düşülmektedir. Ahşap işçiliğiyle dikkat çeken yapının ön cephesinde yan yana iki yuvarlak kemerli kapı, iki yan duvarlarda ise dikine dikdörtgen birer pencere ve üstlerinde üçgen alınlılar yer almaktadır. Ahşap kırma çatılı olup çatı alaturka kiremitle kaplıdır. Eski Türk evi mimarisiyle restore edilerek 2001 yılında hizmete açılan Müze’de Söğüt ve civarı ile yakın çevrede yaşayan Yörüklere ait etnoğrafik eserler ve eşyalar sergilenmektedir. Müzede ayrıca sancak, eski giyim ve kuşamlar, el dokuması kilim ve halılar, silahlar, ölçü ve tartı aletleri, peşkir ve para keseleri, arkeolojik eserler (Roma, Bizans, Osmanlı dönemlerine ait sikkeler, Roma dönemine ait toprak kaplar) de mevcuttur.
Bilecik Camileri, Türbeleri ve Diğer Yapıları
Orhan Gazi Camii
Orhan Gazi Camiinin ilk yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber Orhan Gazinin diğer eserleriyle birlikte 14. yy. başında yapıldığı sanılmakta olup, 365 cemaat kapasiteli mabet 1973 yılında tamirattan geçirilmiş ve restore edilmiştir. Edebalı Türbesine 50 m. uzaklıkta olup, en ilginç yanı, minareler camiye bitişik olurken, burada ise asıl minaresi ana binadan 30 m. uzakta bir kayanın üzerine inşa edilmiş olmasıdır. II. Abdülhamid zamanında önemli bir onarım görmüştür. Orhan Gazi Camii Osmanlı Devri Türk mimari sanatının Dini mimari alanında ilk kubbeli yapı denemesinin örneğidir. Kubbe üzeri restorasyon sırasında kurşunla kaplandığı için Kurşunlu Camii adıyla bilinir.
Köprülü Mehmet Paşa Camii
1665 yılında Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılan cami, Bilecik-Sakarya Karayolu üzerinde Vezirhan beldesinde, Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı yakınındadır. Dikdörtgen planlı, duvarları kesme taştandır. Bilecik, Vezirhan’da olan bu camiyi Köprülü Mehmet Paşa 1665’de yaptırmıştır. Mimar Sinan eseri olduğu ileri sürülen caminin bu iddiayı kesinleştirecek bir belgeye rastlanmamıştır. Cami dikdörtgen planlı olup, 17.30 X 18.60 m. ölçüsünde, kesme taştan yapılmıştır.
Üzeri kırma çatı ile örtülüdür. Kuzey kenarında birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlı altı sütunlu beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yeri ile ibadet mekanı kırma bir çatı ile örtülmüştür. İbadet mekanı sonraki devirlerde yapılmış ahşap bir tavanla örtülmüştür. İbadet mekanı yan duvarlarda ikişer, mihrap duvarında iki sıra halinde yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır. Mihrabı basit olmasına rağmen rozetler, stalaktitlerle süslü minberinin sanat tarihi yönünden güzel bir görünüm vardır. Kuzeybatı köşesindeki kesme taştan minaresi 1965 yılında yenilenmiştir.
Hamidiye Camii
Söğüt İlçesinde son Osmanlı döneminin neo-klasik mimari tarzdaki yapılardan güzel bir örnektir. 1903-1905 yıllarında II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı olup, duvarları kırmızı kesme taştandır. Yapının üstü kurşun kaplı tek bir kubbeyle örtülüdür. İki minareli olduğu için halk arasında “Çifte Minareli Camii” olarak da tanınır.
Rüstem Paşa Camii
Osmaneli ilçe merkezinde, klasik üslupta yapılmış olan yapı, Ulu Cami adıyla da tanınır. Mimar Sinan’ın çıraklarından biri tarafından yapıldığı tahmin edilen cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kesme taştan inşa edilmiştir.
Çelebi Mehmet Camii
1414—1420 yılları arasında Sultan I. Mehmet Çelebi tarafından yaptırılmış olup, Osmanlı Mimarlık Sanatının kubbeli yapılar türündeki ilk örneklerindendir. Dikdörtgen görünümlü olan ve 12 kubbesi bulunan Camii, Sultan II. Abdülhamit tarafından onarılmış ve onarım esnasında genişletildiğinden bazı değişikliklere uğramıştır.
Kasım Paşa Camii
Bozüyük ilçe merkezindeki cami, klasik Osmanlı camilerinin tipik örneklerindendir. 1525-1528 tarihlerinde Kanuni Sultan Süleyman’ın komutanlarından Kasım Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Duvarları kesme taştan olan yapının tek kasnaklara oturan üç kubbeli son cemaat yeri bulunmaktadır. Giriş kapısı ve mihrabın yanındaki pencerelerin ahşap kanatları ağaç işçiliği ve fildişi kakmaları ile ilgi çekici olup minberi ak mermerden çeşitli renkte çinilerle kaplıdır. 1,75 m. yüksekliğinde dört sütunun üstüne kare bir mermer levha konarak kürsü durumuna getirilmiştir.
Şeyh Edebalı Türbesi
Şeyh Edebalı 1206 yılında Merv’de doğdu. Selçukluların Şeyh’ül İslam’ı Şeyh Sadrettin Konevi ve Mevlana Celaleddini Rumi’nin çağdaşıdır. Künyesi İmadüddin Mustafa b.İbrahim b.İnac el-Kırşehri’dir. Edebalı ilk tahsilini Karaman’da yaptı. Hanefi hukukçusu Necmeddin ez-Zahidi’nin öğrencisi oldu. Daha sonra Dımaşk’a (Şam) giderek Sadreddin Süleyman b.Ebül-iz ve Cemalettin el-Hasiri gibi dönemin tanınmış alimlerinden dini ilim tahsil etti. Şam’dan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi. Eskişehir yakınlarında bulunan İtburnu Köyü’nde bir zaviye kurarak halkı irşada başladı. Aşıkpaşazade zaviyesinin hiç boş kalmadığını, Edebalı’nın gelip geçen fukaranın hertürlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını, hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydederler. Söğüt ve Domaniç yaylaları, Selçuklu Devleti tarafından aşiretine yaylak ve kışlak olarak verilen Osman Gazi sık sık Edebalı’nın zaviyesinde misafir olarak kalırdı. Orta Asya’dan getirdikleri bir takım özelliklerden dolayı alim ve sufilere karşı son derece hürmeti olan Osman Gazi, mübarek günlerde Edebalı’nın zaviyesine giderek dini ve idari konularda , onun görüşlerini alırdı.
Ertuğrul Gazi Türbesi
Ertuğrul Gazi Türbesi, Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Gazi’nin babası ve Selçuklu Uçbeyi Ertuğrul Gazi’nin Bilecik ilinin Söğüt ilçesinde bulunan türbesidir. 13. yüzyıl sonlarında inşa edilen yapının yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İlk olarak Osman Gazi tarafından açık mezar olarak yaptırılmış, daha sonra I. Mehmet Çelebi tarafından türbe haline getirilmiştir. Sultan III. Mustafa zamanında 1757’de yeniden yapılırcasına onarılmış ve ilk yapılıştaki hali değişmiştir. 1886 yılında II. Abdülhamit tarafından yeniden onartılmış ve yanına çeşme eklenmiştir. Ertuğrul Gazi Türbesi altıgen planlı, üzeri kubbe örtülü olup, dikdörtgen bir girişten sonra içeriye ulaşılmaktadır. Bu girişin yanlarında ikişer pencere bulunmaktadır. Türbenin duvarları bir sıra taş ve iki sıra tuğladan örülmüştür. Sandukanın bulunduğu türbenin içindeki batı ve güneydoğu duvarlarına dikdörtgen pencereler açılmıştır.
Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı
Kervansarayın yapım tarihini gösteren kitabesi olmamakla beraber XVII. yüzyılda (muhtemelen l655 yılında) Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri olan Rüstem Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Köprülü Mehmet Paşa’nın vakıf eseri olarak tapuda kaydı bulunmaktadır. 3008 metrekarelik bir alan üzerinde bulunan kervansaray, 101.52×27.21 m. ölçülerinde dikdörtgen planlı olup taş ve tuğla malzemeden harç ile inşa edilmiştir. Simetrik planlıdır. Üç bölümlü kervansarayın orta kısmı iki yandakilere göre biraz daha farklıdır. Bu bölüm girişe ayrılmış, yapımında taş ve tuğla kullanılmıştır. İç kısmında her iki yanda duvarlara ocaklar yerleştirilmiştir. Yanlara sekiler yapılmış ve bunlar zeminden daha yüksek tutulmuştur. Bu durumda ortada araba ve atlar, iki yanda da yolcuların konaklaması sağlanmıştır.
Duvarlardaki ocakların üzerine de küçük, mazgal niteliğinde pencereler açılmıştır. Dışa kapalı, payandalarla desteklenen, kale görünümündeki kervansarayın üzeri iki yana meyilli ahşap kırma bir çatı ile örtülmüştür. İçerideki ahşap sütun dizisi ve kirişler çatıyı taşımaktadır. Bu çatı 1912 yılına kadar sağlam durumda kalmış, bundan sonra yıkılmış ve kervansaray kendi haline terkedilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün, atıl ve yıkıntı durumundaki vakıf eserlerini ayağa kaldırılmak için başlattığı restorasyon çalışmaları kapsamında projesi hazırlanan ve 2007 yılında 4,5 milyon TL’lik bir ödenekle restorasyonuna başlanan tarihi kervansarayın restorasyonu 3 yılda tamamlanmıştır. Kuruluş amacına uygun şekilde 36 odalı butik otele dönüştürülmesi planlanan Kervansaray, 400 yıl sonra yeni misafirlerini ağırlamaya hazırlanıyor.
Kaymakam Çeşmesi
Söğüt ilçe merkezinde bulunan, 1919 yılında Kaymakam Sait Bey tarafından yaptırılmış Neo-Klasik üsluptaki çeşme, Osmanlı mimarlık sanatı son döneminin önemli bir örneğidir. Çeşmenin üç kenarının ortalarında dilimli vazo biçiminde yalakları, yalakların iki yanında kabartma yaldız motifleri bulunmaktadır. Yüzeyler ve sivri kemerler niş biçiminde olup, nişin içi ve üstü renkli çinilerle kaplıdır. Çeşme dört cephelidir ve Kütahya çinileri ve mermerden yapılmıştır.
Kilise
Osmaneli ilçe merkezindeki yapı, doğu ve batı sanatının işlendiği üç nefli, haç planlı kubbeli bazilika tarzında bir yapıdır. Ortadaki küçük kubbesi ve çatı örtüsü yıkılmıştır. Kubbe dışında kalan çatı örtüsünün tonozla örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Ön cephenin iki köşesinde birer çan kulesi yükselmektedir. Bina, Ortaçağ kiliselerinin XIX. y.y. sonlarına doğru yapılmış bir taklididir.
Metristepe Zafer Anıtı
Yakın tarihimizde çok önemli yeri olan ve Türk İstiklal Savaşımızın en çetin mücadelelerinin geçtiği, dönüm noktalarından biri olan İnönü Savaşları’nın kazanıldığı ve Büyük Önder Atatürk’ün ifadesiyle “milletin makûs talihinin yenildiği yer” olan Bozüyük Metristepe’de şehitlerimizin yüce anılarını yaşatmak amacıyla yapılan Metristepe Anıtı, o muhteşem görünüşüyle Türk’ün yenilmezliğini simgelemektedir. Betonarme olarak 24 metre yüksekliğinde yapılan anıt üzerinde rölyefler, savaşa katılan birlikler ve komutanlarıyla ilgili bilgiler bulunur. Metristepe’nin tarihsel önemi dikkate alınarak Valilikçe 2001 yılında anıt ve çevresinde yeniden restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Anıtın dört bir tarafına ve anıttan ayrı İnönü Savaşları ve tarihi telgrafları içeren dört adet rölyef ile anıtın ön tarafına iki ayrı kaide üzerinde heykeller yapılmış, çevresinde siperler kazılmıştır.
İnönü Şehitliği
Bozüyük’e 6 km. uzaklıktaki etrafı çam ve köknar ağaçlarıyla çevrili şehitliğin içinde çok sayıda şehit mezarı ve ayrıca mermerden yapılmış şehitlik nişan taşı bulunmaktadır. Her yıl l Nisan’da “İnönü Şehitlerini Anma Günü” burada yapılır.
Saat Kulesi
Bilecik Merkezinde İpek yolu üzerinde seyahat edenlere zamanı bildirmek amacıyla dört cepheli, saat göstergeli olarak, 1907 yılında II. Abdülhamit zamanında yapılan saat kulesi, ana bölüm olarak taş ve ağaç gövdeyle, külah kısmından ibarettir.
Dursun Fakıh Türbesi
Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna şahitlik etmiş bir Türk bilgini olan Dursun Fakıh, Karaman’da doğmuş, Şeyh Edebalı’nın öğrencisidir. Tefsir, hadis ve fıkıh bilimlerini okumuştur. Şeyh Edebalı’nın kızını alarak damadı ve Osman Gazi ile de bacanak olmuştur. Eylül 1299 yılında Karacahisar fethedildikten sonra Osman Gazi adına Cuma Hutbesini okuyup, Cuma namazını kıldırmıştır. Böylece, hem Osman Gazi’nin hür ve tam istiklal sahibi bir devlet başkanı olduğunu, hem de Osmanlı Devleti’nin istiklalini dünyaya ilan etmiştir. Bu vesileyle Dursun Fakıh, Osmanlı Devleti’nin ilk imam-hatibi ve ilk kadısı olma şerefini de elde etmiştir. Anadolu’da milli birlik ve milli kültür birliğinin oluşmasına hizmet eden Türk büyüğü 1327 yılında vefat etmiştir. Türbesi, ilçeye bağlı Küre beldesinde, Söğüt-Bilecik kara yolu yakınında ihtişamlı bir tepe üzerindedir.
Ertuğrul Gazi Mescidi (Kuyulu Mescid)
Söğüt Çayı kenarında bulunan mescit, Ertuğrul Gazi’nin aşiretiyle geldiğinde ilk çadır kurduğu yer olarak rivayet edilir. İçinde kuyu bulunan ve “Kuyulu Mescit” olarak da adlandırılan yapı, 1276 tarihinden önce Ertuğrul Gazi tarafından yaptırılmış, II. Abdülhamit tarafından 1902 yılında aynı temeller üzerine inşa edilmiş ve daha sonraları onarım görmüştür.
Atatürk Köşkü
Bozüyük ilçesine 22 km. uzaklıkta, Gülalan Mevkiindeki orman dokusu içerisinde güzel bir sivil mimari örneği sergileyen köşkün ve çevresinin güzellikleri hayranlık uyandırır.
Rüştiye Mektebi
Tarihi yapı ilk olarak II. Abdülhamit Dönemi’nde, 1905 yılında (Hicri 1321) Rüşdiye (ortaokul) olarak inşa edilmiş; Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllara kadar da Rüşdiye olarak hizmet vermiştir. Daha sonra, Bilecik Ortaokulu olarak hizmete başlamış ve 1956–1957 eğitim öğretim yılında olarak öğretim hayatına devam etmiştir.1972 yılındaErtuğrul Gazi Lisesiyeni binasına taşınınca tarihi bina da Bilecik Öğretmen Okulu, daha sonra 1985 yılına kadar ise Bilecik Meslek Yüksek Okulu olarak kullanılmıştır.Bu tarihten itibaren yapı Anadolu Lisesi olarak varlığını sürdürmüş ve 2001 yılında tamamen boşaltılmıştır. Sonrasında, Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne ait olan yapı, imzalanan bir protokol ile Bilecik Belediye Başkanlığı’na tahsis edilmiştir. Protokolü izleyen süreçte ise 1 Temmuz 2005 tarihinde yeniden yapılandırma çalışmalarına başlanmış ve onarım çalışmaları 11 Eylül 2005 tarihinde tamamlanarak Bilecik Belediye Sarayı olarak hizmete açılmıştır.
Dar’ül Eytam
Hamidiye İdadisi’ne ek olarak yaptırılan; idadi ile mimari benzerliğinden dolayı 1905 yılında veya civarında yapıldığı düşünülen iki katlı kargir yapının merdiven, döşeme, tavan gibi mimari öğeleri ahşap olup iç duvarları bağdadidir. Basık kemerli pencerelerle aydınlanır. Ana cephenin ortasında beş basamakla çıkılan ve tümüyle dekoratif olan iki mermer sütunlu bir portik bulunur. Portikin üstünde Neo-Klasik devrin firuze, siyah, lacivert renkleriyle desenlendirilmiş çinili kaplamalar görülür. Saçak altlarında taşıyıcı olmaktan çok dekoratif mahiyette konsollar yer almaktadır. 2009 yılında restorasyonunun tamamlanmasının ardından Dar’ül Eytam Binası şu anda Bilecik Şeyh Edebalı Üniversitesine tahsis edilmiştir.
Merdiven Kaya
Vezirhan beldesinde bulunan Merdivenli Kaya, Roma Dönemi M.S. II. ve III. yüzyıllara ait, beyaz kalker üzerine 15 basamak halinde anakaya yüzeyi yontularak yapılmıştır. Basamaklardan bir platforma ulaşıldığı belirgindir. Bir kısmı kırılmış ve tahrip olmuştur. 2009 yılında 1.Derece Arkeolojik Sit olarak tescil edilmiştir.
Karacalar Camii
Günümüze yalnızca minaresi gelebilmiş olan bu caminin yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir. Çalışmalarda ortaya çıkartılan temel kalıntılarından anlaşıldığı üzere cami, kare forma sahip olup moloz taş, ahşap hatıllı ve çamur sıva ile örülmüştür. Minare, düzgün kesme taş, kare kaideli olup pabuç kısmı taş ve tuğla malzeme ile yapılmıştır. Silindirik gövdesi altta ve üstte bilezikli olup tuğladan örülmüştür. Tek şerefeli, külah kısmı mevcut değildir. Minare yakın dönemde restorasyon görmüştür. Minarenin doğu yönünde ve camiye 2 metre mesafede bir adet çeşme ortaya çıkartılmıştır. Kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkan yanık taşlar, farklı yerlerde kullanılan ahşap hatıllardaki yanık izleri bu camiinin İstiklal savaşı sırasında bölgeyi işgal eden Yunanlılar tarafından yakılıp harap edildiğinin kanıtlarıdır. Çalışmalar sırasında kazı alanında bulunan mermi kovanları bölgede savaş olduğunu desteklemektedir.
Bilecik Yayları
Kömürsu Yaylası
Bozüyük İlçe Merkezine 28 km. uzaklıkta köknar, karaçam, kayın, ardıç, titrek kavak ağaçlarıyla yaz mevsiminde yemyeşil çimen ve çeşitli çiçeklerle kaplı yaylada, 3-5 adet kaynak suyu bulunmaktadır. Kış turizmi açısından önemli yaylalardandır. Yayla 39 ha. Açık alan, 51 ha. Bozuk orman olmak üzere toplam 90 hektar alan kaplamaktadır. Yüksekliği 1700 m. olup, çiçekli yayla üçtepeler mevkii 1906 metredir.
Sofular Yaylası
İlçe Merkezine 25 km. uzaklıktaki çam ve köknar ağaçları ile kaplı yaylanın yüksekliği ortalama 1600 m. Civarındadır. Yayla turizmi açısından önemlidir. Yayla 104 ha açık alana sahiptir.
Kamçı Yaylası
Pazaryeri ilçesinin Bozcaarmut köyü yöresindeki yayla çam ormanları ile önem taşır. Kamp ve dinlenme yeri olarak kullanılmaktadır. Köyün ilçe merkezine olan uzaklığı 15 km. olup, yolu düzgündür.